27 Aralık 2009 Pazar

2009 iyi bir yıldı çünkü.....


Devletşah 2009 yılının benim için neden iyi bir yıl olduğunu sormuş bana. Madde madde 5 sebep istemiş hem de. Hem geçtiğimiz yılı şöyle bir hatırladım hem de benim için iyi bir yılı geride bıraktığımı anlayıp azıcık hüzünlendim. İşte benim 2009 özetim şöyle;


1. Öncelikle Türkiye' nin en önemli yemek dergilerinden biri olan Leziz Dergisi için çay saati menüsü hazırladım. Evimde yapılan keyifli çekimin ardından tariflerim Haziran ayında dergide yayınlandı. Benim için çok güzel bir tecrübe ve anı oldu.


2. Birçok firmanın blog yazarları için düzenlediği etkinliklere katıldım. Öncelikle UNO Blogger Sofrası ile başlayan keyifli macera sonra Tefal ile devam etti. Son olarak da Devletşah' ın Selva Makarna için hazırladığı yemek programına konuk oldum.

3. Temmuz ayında TuzBiber Dergisinde Hayat Bahçesi adlı köşeyi yazmaya başladım. Ömrüm boyunca sadece kendime özel ve kimselere okutamadığım yazılarımdan sonra artık yazdıklarımı yüzlerce kişiyle paylaşmaktan keyif alıyorum.

4. Eşim ve küçük adamımla fırsat bulduğumuz her an gezip dolaştık. Yazın bir haftamızı doğallığı bozulmamış Gökçeada' da geçirdik. Bazı haftasonu kahvaltılarımızı İstanbul' un az keşfedilmiş yerlerinde; bazı haftasonları da evimizde dostlarımızla, ailemizle neşeli soframız etrafında buluştuk.

5. Ufak tefek şeyleri saymazsak genel olarak ailecek sağlıklı bir yıl geçirdik diyebiliriz. Ayrıca bu yıl OBH 2 yaşına; minik adamım Tuğra 3 yaşına girdi. Tatlı kızımız Beril Zeynep dünyaya geldi ve ben ilk kez teyze de oldum.

Ben de aynı soruyu sizlere soruyorum;

İlk gördüğüm andan beri sanki yıllardır onu tanıyormuşum gibi hissettiğim adaşım Yasemin,

Birbirimizi yüzyüze hiç görmesek dahi fikren süper anlaştığım, bana güvenip içimde gizli kalmış bir eski dosta hayat verdiği için sevgili patronum (!!!!) Ferah,
Yazdıklarını okurken içinde kaybolduğum, sanki kızkardeşimmiş gibi yakın hissettiğim açık sözlü, eleştirel bakışına çok güvendiğim, hayata sımsıkı tutunmuş süper anne süper eş Dijlem,

Blog alemindeki can yoldaşım, habercim, yüreği tertemiz kendi sımsıcak Betülcüm,
Tarihin derinliklerinde kalmış çocukluğumun ( civciv ) birkaç tanığından biri, yıllar sonra birbirimizi yeniden buluşumuza şükrettiğim, içten, samimi, asla sıkmayan, olduğu gibi kabul etmesini bilen, eleştirmeyen, birlikteyken vaktin akmamasını dilediğim, tanıdığım baykuşların en uğurlusu Banu,

Sizler için 2009 yılı neden iyi geçti bakalım, siz de yazın okuyalım.



21 Aralık 2009 Pazartesi

Tavuklu Bulgurlu Gül Böreği

Geçtiğimiz haftaya nazaran bu hafta daha az yoğunum. Yani blogu bu denli boşluyor olmamın suçunu işe güce atamayacağım. İşe ilk başladığım haftaya göre biraz daha düzene girmiş ve programı oturtmuş olduğum halde bloga sıra gelmiyor yine de. Önceden gündüzleri öğle uykusuna yatan küçük adam artık biraz büyüdü ya öğle uykusunu rafa kaldırdı. Hal böyle olunca benim de gündüz ekran başına geçip kahvemi de elime alıp keyif yapma imkanım olamıyor ne yazık ki. Bir de ertesi gün evde olmayacaksam yemek pişirmekten başkaca da birşey yapamıyorum zaten. Beni tüm gün mutfakta gören de sanır ki evde 5 öğün yemek yeniyor. Kim yiyor tüm bu pişenleri bilmiyorum ama mutfakta hayat çok yoğun işliyor. Bu durumdan hiç şikayet ettiğim yok ama bir de diğer ev işlerini birileri yapsa benim yerime ne kadar da hoşuma gider. Mutfakta geçirdiğim her dakika bana terapi gibi gelirken evin diğer kısımları için maalesef aynı şeyi söyleyemiyorum. Ne var ki hayat sadece sevdiğimiz şeylerden ibaret değil, mecburiyetler de bizi bekliyor.

Bu tavuklu bulgurlu börek yaz sonunda yaptığım bir denemenin sonucudur. Kesinlikle çok keyifle yediğimiz bir börek olmuştu. Eğer sizin de evinizde tavuk yemeyi sevmeyen birileri var ise bu şekilde gizli saklı yöntemlere başvurmak durumunda kalıyorsanız çekinmeden yapabilirsiniz. Sonuç herkesi memnun ediyor çünkü; seveni de sevmeyeni. Hem içindeki bulgurdan dolayı da oldukça besleyici, çocukların beslenme çantaları için çeşit arayan annelere de duyurulur.


Tavuklu Bulgurlu Gül Böreği

Malzemeler:
2 adet yufka
1 adet haşlanmış tavuk göğsü
1 çay bardağı bulgur
bir tutam maydanoz
2 adet yeşil biber
karabiber, pulbiber, kekik, tuz
üzeri için susam, çörekotu

sosu için:
1 su bardağı süt
1 adet yumurta
1 çay bardağı sıvıyağ
tuz

Hazırlanışı:
1. Tavuk göğsünü haşlayıp minik minik doğrayın
2. Bulguru yıkayıp haşlayın.(bulgur yerine eğer evde akşamdan kalmış pirinç pilavınız varsa onu da kullanabilirsiniz)
3. Tavuk göğsünü ve bulguru tavaya alıp az yağda soteleyin.
4. İçine ince doğranmış yeşil biberleri ve maydanozları da ekleyin.
5. Tuzunu, biberini, kekiğini de katıp soğuması için bir kenara alın
6. Diğer tarafta sosu için sütü, yumurtayı, sıvıyağı ve tuzu karıştırın.
7. Yufkaları üst üste koyup 4 eşit parçaya bölün.
8. Üçgen haline gelmiş her bir yufkanın üzerine önce fırça yardımıyla sostan sürüp geniş kısmına bulgurlu tavuklu iç harçtan koyun.
9. Çok sıkı olmayacak şekilde rulo yapın ve bir ucundan başlayıp içe doğru kıvırarak gül şeklinde sarın. Bittiği noktayı altta sıkıştırın ki açılmasın.
10. Fırın kağıdı serilmiş ya da yağlanmış tepsiye börekleri yan yana dizin. Üzerine sostan sürün. Susam ve çörekotu serpin.
11. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin.

Ilık ya da sıcak olarak servis yapın.

Afiyet olsun.

13 Aralık 2009 Pazar

Elmalı Kurabiye





Baktım böyle ayrı gayrı olmayacak bu gece küçük adamı yatırır yatırmaz ilk iş ekranın başına geçtim. Bloga yazmadığım günler sanki bir suç işlemişim gibi kötü hissediyorum kendimi nedense. Yapılması gereken en zaruri işleri halledip de blogu o sıralamaya sokamayınca haliyle biraz gerildim son günlerde. Eskiden beri günlük tutmaya alışkın bir bünye hele de bunu artık onlarca okuyucu eşliğinde yapınca arsız oldu. Yazamayınca hırçın; engel olanlara kızar oldu. Elbette engel olan falan yok, lafın gelişi öyle diyorum. Fakat yarı zamanlı da olsa evden çıkıyor olmak fazlasıyla bir organizasyon gerektiriyor. En önemlisi de küçük adamı o gün kimin bakacağına karar vermek; sağolsun babaannesi ve anneannesi şimdilik dönüşümlü geliyorlar. Tabii Neslihan teyzemizi de unutmamak gerek. İşini gücünü bir şekilde halledip gelip seve seve oğluşuma bakıyor. Şu kışı hayırlısı ile bir atlatalım kısmetse tekrar yuvaya başlayınca herkesin üzerindeki sorumluluk da bir nebze hafifleyecek. En çok da ben hafifleyeceğim; zira herkesin vaktini zorla alıyormuşum gibi bir his yaşıyorum ki inanın bu en zor kısmı benim için. Elbette kimsenin öyle zorla birşey yapmadığını, seve seve can-ı gönülden destek olduğuna da eminim.

Küçük adamın ben evde yokken ne yiyeceği, ola ki yemedi ise yedek olarak ne yiyebileceği; bunun yanısıra yedirme ve kandırma teknikleri ( !!! ) sürekli organizasyon gerektiriyor. İnternet kullanmasını bilen teyzemiz için ekrandan birkaç atraksiyonlu görüntü eşliğinde yedirebilmek mümkün olurken anneannemiz için en kolay menü köfte yoğurt ikilisi hazır ediliyor. Zaten son zamanlarda süper iştahsız dönemini geçiren küçük bey de bu aralar fiks menü köfte - yoğurt yiyor. Akşam geç gelebileceğim ihtimali ve küçük beyin tüm gün evde olmadığım için yapabileceği tüm nazlara vakit ayırabilmem için sabahın kör karanlığında kalkıp yemeğimi hazır etmem gerekiyor. Evde sebze varsa ne ala; yoksa akşam dönerken market kolaçan ediliyor, tüm aile fertleri için müşterek bir menü oluşturuluyor. Çamaşırı, bulaşığı, ütüyü, evin düzenini vs. hiç saymıyorum. Hepsi için hiç oturmadan yatana kadar koşturmaca tam gaz devam.

Şikayetçi miyim, hayır asla değilim. Özlemişim sabah işe gitmek için uyanmayı, öyle ki Cumartesi sabahları sımsıcak yatağımdan çıkıp küçük ve büyük adamımı uyurken bırakıp işe gitmek bile beni zorlamıyor. Hiç bilmediğim bir sektörde yeni insanlar tanımak ve kendimi farklı alanlarda geliştirmeye çalışmak hoşuma gidiyor. Uzun aradan sonra tekrar çalışıyor olmaktan, bir çarkın dişlişi olabilmekten son derece mutluyum... Özlemişim

Eveeeet kısa bir iç dökmenin ardından elmalı kurabiyelerime geldi sonunda sıra. Herkesin vardır mutlaka bir elmalı kurabiye tarifi; aşağı yukarı birbirine benzer hepsi. Benim de annemden aldığım bir tarifim vardı. Fakat onu yapmak nedense kısmet olmadı. Bu elmalı kurabiyeleri de geçtiğimiz ay Sevgili Ufuk' ta görünce '' Sıradaki tarif işte bu olacak '' dedim kendime. Çünkü tam da benim sevdiğim gibi tarif etmişti kurabiyesini, hamuru yumuşak değil gevrek, ağızda dağılan bir elmalı kurabiye. İşte beni cezbeden kelimeler bunlar oldu; gevrek ve ağızda dağılan. Hele de dondurucuda beni bekleyen hazır elmalı iç harcım varken hiç vakit kaybetmeden yapıverdim. Ben iç harcım az olduğu için yarım ölçü yaptım ama tarifi aynen yazıyorum buraya.

Malzemeler:
Hamuru için
*250 gr tereyağı (oda sıcaklığında )
*yarım su bardağı zeytinyağı,
*3 çorba kaşığı toz şeker,
*1 yumurta
*1 çorba kaşığı yoğurt
*1 paket kabartma tozu
*Aldığı kadar un
iç harcı için
*4 adet orta boy golden elma
*3 çorba kaşığı toz şeker
*1 su bardağı kadar küçük parçalara bölünmüş ceviz
*2 tatlı kaşığı tarçın

Yapılışı:
1. Elmaların kabuklarını soyup rendeleyin ve bir tavaya alın, şeker ilave edip pişirmeye başlayın. Elmalar suyunu çekene kadar pişirdikten sonra tarçın ve cevizi ilave ederek bir iki karıştırıp, ılınmaya bırakın
2. Hamurun malzemelerini karıştırarak güzelce yoğurun. Hamur kulak memesi yumuşaklığında fazla sert olmayan bir hamur olacak.
3. Hamuru merdane yardımı ile unlanmış tezgahta yarım santim kalınlığında açın ve ağzı genişçe bir bardakla yuvarlaklar kesin.
4. Her bir yuvarlağın içine birer kaşık elmalı iç harçtan koyduktan sonra, hamuru ortada kapatın ve birleştirme yeri alta gelecek şekilde yağlı kağıt serili fırın tepsisine yerleştirin.
5. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında 15 -20 dakika kadar kurabiyelerin üstleri hafif pembeleşmeye başlayıncaya kadar pişirin.
6. Kurabiyeler soğuduktan sonra üstlerine pudra şekeri serperek servis yapın.
Afiyet olsun

10 Aralık 2009 Perşembe

Hayat Akarken...

Öncelikle dedemizi merak edip mesaj atan, yorum yazan herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Çok şükür bu akşam İstanbul' a dönüyor Şeker Dede. Tam olarak sağlığına kavuşamamış olsa da kısa sürede toparlayacağını umuyoruz.

Bana oldukça uzun gelen bir süredir de ekranın başına geçemiyorum maalesef. Meğer ne kadar özlemişim blogumu, yazmayı ve paylaşmayı. 1 hafta önce part time bir işe başladım. Adı part time ama tüm zamanımı alıyor gibi şimdilik. Hem evi, hem Tuğra' yı hem de işi aynı anda idare etme durumu ilk anda beni biraz gerdi. Bakalım zamanla bir düzen oluşturup kendi doğru yolumuzu bulacağız umarım. Çalışan annelere olan saygım bir kat daha arttı bu vesileyle. Daha yolun çok başındayım biliyorum ama küçük adam benim için tüm işlerden tüm kariyer fırsatlarından daha öncelikli olduğundan yolun gidişatını da o belirleyecek biraz.

Hal böyle olunca bloguma ayıracak pek vaktim kalmıyor haliyle. Ancak yemek yapıp, evi düzene sokup, çamaşırı bulaşığı halledip küçük adam uyuyunca da kendimi yatağa zor atıyorum. Anne olmadan önce iş hayatı hiç de öyle abartılacak birşey değilmiş meğerse. İş asıl annelikmiş. Mesai saatleri olmayan, duru durağı olmayan, tatili olmayan iş annelik. Blog için de arşivde onlarca tarif bekliyor ama biraz konsantre olmam gerek. Görüşmek dileğiyle...